19 Ocak 2016 Salı

Bir zil çaldı bir adam öldü, bir zil çaldı...

         Bir zil çaldı, bir adam öldü ve yine bir zil çaldı. Ruhu bir kalem gibi yavaş yavaş sönen her bireyin aklından benzer sorunlar, sorular geçiyor olmalı. Gerçekten yaşıyor muyuz ?

         Bilinmezlikler arasında sahip olduğumuz kısıtlı bilincimiz geçen her saniye eşiğinde benliğimizi biraz daha parçalanıyormuş gibi sarsıyor.

         Hayatın sarsıcı olduğunu farkına varan herkes gerçeğe biraz daha yaklaşıyor olmalı...

         Malum her gün sokakta yürürken etrafında yürüyen, kendini zeki zanneden zombi ordusu küçük hesaplar peşinde hayatlarını çarçur ediyor.

         Bazen isteyerek inanıyoruz galiba bu oyunlara. Yoksa fark etmek en yakınımızı bu kadar zor olmamalı öyle değil mi ? Sahip olduğumuz şeyleri hissedememek ne kadar da zavallı bir durum. Aslında o kadar basit ki her şey bazen sadece bir parmak şaklatmaya bakıyor gibi.

         Olduramamak olmuyor demek için bir bahane olmalı. Ucuz bir bahane ama genel geçer çevremizde geçerliliği en çok kabul gören, artık kendini kandırma mı dersin yoksa yalan mı o sana kalmış bir şey, düşünce empozesi.
       
        Bu düşüncelerle bezenmişken sen her kimsen eğer sana ulaşmak bu kadar zor olmamalı...

                                                    "Güçsüzlüğünü dile getirmek, yüreği güçlü insanın işidir."
                                                                                                 Harold LASKI






            Uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya karar verdim buraya. Geçmişte yitip giden yazılarımızı bir kenara bıraktık. Geçmişten seçtiğim birkaç düşüncelerimin halen değişmediği dökümanı tutarak yeni şeylerle ara sıra içinizde bir şeyler kıpırdatmaya çalışacağım.

           Ölmek üzere olan insanlığımıza ve hiç uğruna hiçlere saldığımız duygularımıza bir kadeh daha....görüşmek üzere.






                                                                                             
         

       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder